MİLLİYETÇİLİK
Başlangıçta Milliyetçilik, Papa ve imparatorun evrensel despotizmine karşı bir başkaldırma olarak ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda, çeşitli ulusların kendi politik ve diğer kararlarını oluşturmakta özgür ve beğımsız olmaları, herhangi bir dinî ve politik güç tarafından piyon olarak kullanılmamaları gerektiği anlamına geliyordu. Fakat kuram geliştikçe bu akım (milliyetçilik), başlangıçtaki masumluğundan kurtulup laiklik hareketinin etkisi altında Allah'ın tasarrurf hakkını reddetme noktasına erişti. Şimdi her ulus için kendi millî gayeleri en büyük ahlâkÎ gerçek... Yalan, emaneti kötüye kullanma, baskı veya önceki din ve ahlak anlayışı tarafından büyük günahlardan sayılan diğer herhangi bir hareket olsa da... Ulusal çıkarları zarara uğratan herşey kötüdür. Bu, gerçek adalet, sözünü yerine getirme, doğruyu ve bir zamanlar ahlâkÎ üstülük sayılan herhangi bir şeyi savunma da olsa...
Bu düşünceye sahip kişilerin fazilet ölçüsü, hayat anlayışı ve doğruluğu şudur: Ait olunan ulusun çıkarına zarar getirebilecek herhangi bir harekette bulunulmamalıdır. Herkes hayatını, servetini, zamanını, hatta ahlakını, insanlığını manevi fazilet ve asaletini ulus çıkarı uğruna feda etmelidir. Hiç kimsenin bu fedakarlıktan vazgeçmesi beklenemez. Ulus, bir bütün halinde teşkilatlanarak tam içtenliğiyle kendisini ulusal iradeyi gerçekleştirmeye adamalıdır. Şimdi her ulusun ortak hedefi bu düşünceye sahip kişileri yetiştirip organize etmek ve halkı bir btün haline getirmektir. Böylece herkes diğer uluslara karşı kendş ulusunun seviyesini yükseltebilsin.
Biz milliyetçiliğe karşı çıkmıyoruz. Çünkü bu tabii bir gerçekliktir. Diğer uluslara düşmanlık ihtiva etmemesi şartıyla ulusal refaha karşı değiliz. Ulusal tarafgirlik çizgisine erişmediği sürece milliyetçiliğede karşı olan bir tutumada sahip değiliz. Kendi devletini idare etmek, kendi ülkesini yönetmek her milletin hakkı olduğu için ve her milletin diğeri üzerinde hükümran olma hakkı olmadığı için ulusal özgürlüğü luzümlu addediyoruz. Fakat ulusun dini haline gelen Milliyetçiliği reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda onun nefret edilmesi gereken bir gerek olduğunu kabul ediyoruz. Diğer adıyla Milliyetçilik gerçeği kendi kendine tapınmadır. Bir toplumda, benlğinin ve ihtiyaçlarının kölesi olan, gayelerine erişmek için herşeyi yapmaya hazır bir kişinin bulunmasıkötüdür. Bir kasabada kör bir şekilde kendi çıkarlarına tapan ve onları artırmak için iyi-kötü bütün vasıtaları kullanan bir ailenin varlığı beladır. Bir ülkede tek amaçlı ve diğerlerinden bütünüyle habersiz bir şekilde kendi karının peşinden koşanbir sınıfın varlığı bir felakettir. Öyleyse uluslararası ilişkilerde, milli menfaatlarını putlaştıran, iyi veya kötü bütün vasıtalarla ona tapınmaya koyulmuş bencil bir ulsu, niçin insanlık için nefret edilecek bir şey ilan etmeyelim?
( Gelin Bu Dünya'yı Değiştirelim - MEVDUDİ s.47-49 )