Ekonomik Sistem:
İngilizler ekonomik sistemlerini, ekonomik felsefe ve kavramlarıyla beraber bize empoze ettiler. Bunu o şekilde empoze ettiler ki, ekonomik sistemlerinin ilkelerini, kabul etmek, yaşamak ve varolmak için yegane tılsım “açıl susam açıl” oldu. Bu, önce bize haram yedirdi. Sonra yavaş yavaş zihinlerimizden haram-helal ayrımım sildi ve son olarak bu işlem öyle bir noktaya ulaştı ki; büyük çoğunluğumuz, batı tarafından kurulan ekonomik sistemin, meşru ilan ettiği pek çok geçim yolunu yasaklayan İslâm Öğretilerine olan inancımızı kolayca kaybettik.
Hukuk:
Batılılar, bize kanunlarını da empoze ettiler. O kanunlar vasıtasıyla sadece sosyal ve kültürel sistemimizin çizgilerim pratik olarak değiştirmekle kalmadılar; sosyal kavramlarımızı ve doğru fikirlerimizi de oldukça değiştirdiler. Biraz hukuk bilgisine sahip olan biri, hukukun, ahlâk ve toplumla son derece derin ilişkisini bilir. Her ne zaman bir beşer, bir kanun hazırlasa; o kanunun özünde, o kişinin insan hayatına vermek istediği biçime göre belirli bir ahlâk, toplum ve kültürel özeti vardır.
Benzer olarak, o kişi bir kanunu ilga ettiğinde, o sanki iptal ettiği kanunun dayandığı ahlâki ve sosyal felsefeyi geçersiz kılar. Onların oluşturduğu hayat biçimini değiştirir. Böylece Şeriat kanunlarını ilga edip yerine kendi kanunlarını yürürlüğe koyduklarında, sadece bir kanun diğeriyle yer değiştirmiş olmadı. O, yerleşik ahlâk ve kültür sistemine bir çarpı işareti çizildiği anlamına geldiği gibi, başka bir ahlâk ve sosyal sistemin temellerinin atıldığı anlamına da gelmiştir.
Bu değişikliği yerleştirmek için, hukuk okullarında, önceki kanunun geri ve ilkel olduğu, bir modern çağ toplumuna hiçbir şekilde uymadığı ve kanun koyan bu yeni sistemin ilkeleri ve ideolojisi de dahil, daha doğru ve ilerlemeye açık olduğu fikrini öğrencilerinin zihnine empoze etmeyi sürdürdüler. Sadece bununla kalmadılar: Kanun koyma selahiyetine, sadece Allah’ın (c.c.) sahip olduğuna dair temel inancımızı da sarstılar. Hatta bu konunun Allah ile hiçbir alâkasının bulunmadığı fikrini vurgulayarak, istediği her şeyi yasaklamak ve kısıtlamak, kanun koyucu millet meclisinin işidir, dediler.
Bu kanunlar hakkında bir fikir vermek için, gayrimeşru ilişki ve zinayı, kumar ve içkiyi ve pekçok kötü iş ve ticaret şeklini meşrulaştırdıklarını belirtmek yeterlidir. Onların desteğiyle ve koruması altında sayısız günah ve ahlâksızlık alışkanlık haline geldi. İnsanların benimsemeyişlerinden dolayı o bozulma çağında bile varlıklarını sürdürebilmiş olan pek çok iyi meziyetler, yok edildi. Fakat şartlar dini hassasiyetimizi, o noktaya kadar yoketti ki, dürüst ve samimi olanlar bile, bir müslümanın bu yürürlükteki sistem altında bir avukat ya da hakim olarak meslek yapmasında bir hata göremez oldular. Aslında işler öyle bir darboğaza girdi ki, “El Hükmü Lillah (Hüküm yalnız Allah’a (c.c.) aittir” prensibini yeniden canlandırmaya çalışan muhalifler, hariciler (aşırı tutucular) sayıldılar.
Sosyal ve Kültürel Etki:
Onlar bize, bozuk ahlâklarını ve hayat biçimlerini de empoze ettiler. O şekilde empoze ettiler ki, sadece ahlaken kendilerine yakın olanlar ile onların kültürlerinin renginde gözükenler onlara yaklaşabildi, veya onlar tarafından dikkate alındı. Sözü dinlenir olmak ve refah içinde yaşamanın garantisi buydu… Orta sınıfın özendiği zenginlerimizin, gittikçe onların rengine boyanması, benimsemesinin ve tanınmış kişilerin hayat şeklinin kitlelere sirayetinin yaygınlaşmasının sebebi bu idi. Sonuç olarak, yüz yıldan, fazla bir süredir, karma eğitimin yaygınlaşmasına, asil aile kadınlarının şarap ve dansa müptela olmalarına, dürüst insanların kızlarının artist olmalarına (ki bunlar, bir zamanlar fahişelerin bile aşırı bulacağı türden hayasızlıklar şergilemişlerdir) binlerce insanın kızlarının ve kız kardeşlerinin gösterilerini izleyip alkışlamasına müsamaha eder bir duruma, farkında olmadan yavaş yavaş kaydık. Şimdi Batıdan fazla uzak bir noktada değiliz, Buradaki halk da aynı şekilde, evli olmayan bir anne ile gayrı meşru bir çocukta ne gibi bir acaiplik olabileceği sorusunu soracaktır. Neden onlar da evli bir kadın ve meşru çocuğu gibi aynı muameleyi görmesin? Batı bu durumuna bir gün içinde erişmedi. Bizim geçirmekte olduğumuz süreci yaşayarak geldi.